Mutlu Hayat Tasarımcısı olmak ✔️
Hiç düşündünüz mü? Siz ne için yaşıyorsunuz?
Daha çok para?
Daha zayıf bir beden?
Daha iyi bir iş?
Daha güzel bir ev?
Daha çok şey verebileceğimiz çocuklarınız için daha çok çalışmak?
Daha iyi bir evlat?
Daha iyi bir eş olmak?
Daha iyi bir arkadaş olmak? Hangisi veya hepsi mi? Aslında sadece ‘DAHA’ fazlası için yaşarken hayatı kaçırdığınızı fark etmenizin zamanı gelmedi mi?
Diziler ve özellikle de sosyal medyadan izlenen mükemmel hayatlar, herkesin kendi hayatı için de tek hayali olmaya başladı. Her şey mükemmel olmalı. Siz ve eviniz dergilerden fırlamış gibi olmalısınız. Gördüğünüz resimler, incecik fit vücutlar, sizin hayatınızla o hayatları kıyaslamaya itecek kadar keyifli görünen davetler, yemekler, kutlamalar; olanı sevmenizi engelleyecek kadar mükemmel görünen hayatlar… Etrafta sadece mükemmel kısmını gördüğünüz hayatlar nedeniyle; toplumda evde, işte, okulda her yerde sizden olduğunuzdan fazlası olmanız bekleniyor. Siz böyle bir ortamda zaten mükemmel olduğunuzu, daha iyi olmanıza gerek olmadığını hissedebiliyor musunuz? Cevabınız çok büyük ihtimalle hayır. Siz isteseniz de istemeseniz de hayatınızın tamamında veya seçtiğiniz bir bölümünde, çevre baskısı nedeniyle en iyi olmaya çalışıyorsunuz. En iyi standardını kim belirliyor? Tabii ki yine çevreniz! Siz değil.
Çevrenizdeki hiç kimse gerçek sizi, şu anki halinizle zaten ‘BÜTÜN, TAM VE ÇOK DEĞERLİ’ olduğunuzu ‘SİZ’ olduğunuzu kabul etmiyor. Sizi olduğunuz gibi kabul etmiyor. Bir süre sonra sizde kendinizi olduğunuz gibi kabul etmemeye, sevmemeye başlıyorsunuz. Gittikçe her şey üstünüze daha fazla geliyor, kaçıp kurtulmak istiyor kaçamıyorsunuz. İçinde kaybolduğunuz bu hayat her geçen gün sizi daha fazla zehirliyor. İçinizde tekrarlanan ‘daha iyi, daha iyi, daha …’ sözcükleri sizi basit bir hamleyi dahi yapamaz, hayattan zevk alamaz, mutlu olmak için sürekli daha çok bir şeyler yapması gereken bir insan haline getiriyor.
Bir an durun ve düşünün öyle ya da böyle hayat geçiyor. Toplumun sizden olmanızı beklediği insana dönüşmeye çalışarak geçirdiğiniz her an tekrarı olmayan hayatınızdan bir bölümü daha geride bırakıyorsunuz. Böyle olmamak için ne mi yapabilirsiniz işte cevapları;
Kendi Mutlu Hayat Tasarımcınız olun,
1- Kendinize önce siz değer verin. Bir şey yaptığınız için değil bugün, bulunduğunuz noktada siz olduğunuz için. Unutmayın karşınızdaki kim olursa olsun, kendilerine değer veren, güvenen insanlara aynı şekilde davranır değer verirler.
2- Anda kalın. Anı yaşayın. O anda ne yapıyor iseniz sadece ona odaklanın bir sonraki işinizi nasıl yapacağınız şimdinin konusu değil, sürekli bir sonraki anı planlayarak anı kaçırmayın.,
3- Hiç kimse siz istemedikçe sizi üzemez. Kimsenin sizi üzmesine izin vermeyin.
4- Hayatınızda eleştirilmek istemiyorsanız önce siz başkalarını eleştirmeyi kesmekle başlayın, ne kadar büyük bir hızla hayatınızın değiştiğine inanamayacaksınız.
5- Onaylanmak takdir edilmek istiyorsanız; hem kendinizi hem de yakınlarınızı, iş arkadaşlarınızı önce siz takdir edin.
6- Daha çok sevilmek istiyorsanız; önce siz kendinizi daha çok sevin.
7- Mutluluğun gizinin; ‘hayatınızın içinde olduğunu bilin. Yapmanız gereken tek şey; görmeyi gerçekten isteyerek hayatınıza bakmaktır. Bunun farkına varın.
MUTLULUĞUN GİZİ
Bir tüccar, “Mutluluğun Gizi”ni öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış…
Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir şatoya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş. Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman, girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış:
Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş; dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış. Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş ve bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış.
Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge, ama “Mutluluğun Gizi”ni açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş. “Ama sizden bir ricada bulunacağım,” diye eklemiş bilge. Delikanlının eline bir kaşık verip sonra bu kaşığa iki damla sıvıyağ koymuş. – “Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz.” Delikanlı sarayın merdivenlerini inip-çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan ayırmıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış. – “Güzel, demiş bilge, peki yemek salonumdaki Acem halılarını gördünüz mü? Bahçıvanbaşı’nın oluşturmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü? Kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?
Utanan delikanlı hiçbir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış, başka bir şeye dikkat edememiş. – “Öyleyse git, evrenimin harikalarını tanı,” demiş ona bilge.”Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin.”
İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş. Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.
– “Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?” diye sormuş bilge.
Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş. “Peki”, demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi…
– “Sana verebileceğim tek bir öğüt var” :
“Mutluluğun Gizi”, dünyanın bütün harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan…
Belma Özkan
belmaozkan@gmail.com
Leave a Comment